Bir gece ansızın başlayan yağmurlarla birlikte üzerimize düşen damlalarda küçük bir çocuğun göz yaşlarını biriktiririz. Bir çok kimsesiz, bir çok acı çeken. Yıllar önce gecelerden birinde aniden bastıran bu yağmuru anlatacağım sizlere. Günlerden bir gün bir çocuk gelmiş dünyaya, bütün hepsi gibi şanslı olan ama yaşamının ilerleyen küçük diliminde buna sahip çıkamayan. Annesinin biriciği, üvey babasının ise oyuncağı. Evet, ne zamandı? Bir gece annesinin eve gelmemesi üzerine çocuğun başına gelen en trajik şeyden bahsediyorum.
Kapı aralık, içeri süzülen ışıkla birlikte karanlıktaki kötü yaratıklardan korkmamaya çalışan küçük oğlumuz, babasının eve gelmesi üzerine karanlığın bile üzerine salamayacağı o korkuyla titriyordu. Ne trajik öyle değil mi? Adamın nefesi bütün gece bir sünger gibi içine çektiği alkolün etkisiyle leş gibi kokuyor, çocuğun tenine değiyordu. Minik bedenine çarpan pislik ile sabahı sabah etmiş ve kendisinden utanmış bir çocuk. Küçük yaşına rağmen bir çoğunun gösteremeyeceği bir cesaret örneği ile evden kaçmayı planlayan. Vücudundan utanan, tecavüz kurbanı.
Aslında hepimiz çok yakından tanıyoruz bu çocuğu.